16 Nisan 2015 Perşembe

Seninle bir bankta oturup müzik dinlemek varken seni hiç tanımıyorum. Bu çok acı…

5 Nisan 2015 Pazar

            Hayatıma baktığım zaman ters giden bir şeylerin olduğu apaçık ortada. Peki bu ters giden şey veya şeyler ne? Suçu düzceye atmak ne kadar doğru? Bilmiyorum. Ama şunun farkındayım ki yüzdenin büyük bir kısmını düzce dolduruyor.
            İşlerin yolunda gitmediği bir şehir düzce. Hiçbir şey yolunda gitmiyor. Her şey sarpa sarmış durumda. Üç sene yetiyormuş insanın depresyona girmesi değil, bu şekilde yaşamaya alışması için. Söylenecek sözün de sonuna geliyorum bazen. Çarem yok. Hiçbir şey yapamıyorum. Hep daha kötüye gidiyor sanki. Bir şeyler için çabalıyorum ama biliyorum ki sonunda değmeyecek. Bunu bile bile çabalamak saçma geliyor ama ne yapayım, istemsizce hayatta kalma dürtüsünden galiba. Her neyse, zaten şehri bataklığın üstüne yapmışlar, her şeyi içine çekiyor. Bir karadelik misali yutuyor seni. İnsanlarından bahsetmiyorum bile. Bir paket makarnaya kölen olmaya hazır insanlar. Ne beklersin ki? Böyle insanlardan kültür bekleyemezsin ve kızamazsın. Onları bir kömüre muhtaç edenler utanmalı ama onların işine geliyor niye utansın ki?
            Şehir denemez buraya. Deprem yüzünden şehir olan bir yer sadece. Bunaldığın zamanlar hava almaya çıkılacak bir yeri yok. Havası zaten kömür ve bataklık karışımı bir halde. Camı açamıyorsun.
            Son olarak sosyal yaşantı(!)dan bahsedeyim. Öyle bir şey yok. Lan öğrenciler de mi hiç takılmak istemez? Her akşam evde mi oturulur? Çıkabileceğin bir şey yok belki ama farklı atraksiyonlar yapılabilir. Üniversitede de hiçbir şey yok. Zaten kaynağı da yok. Sınırlı imkanlar doğrultusunda ucuz gösteriler gerçekleşiyor. Tamam bir ODTÜ değiliz ama öğrenci potansiyeli o kadar boktan ki seninle aynı kafada insan bulman çok zor bir şeyler yapacak. Herkes korkak. Ve dar fikirli. Organizasyonlara gelmiyorlar. Hevesli bir kitle yok en başta. Zaten Düzcelilerin nasıl insanlar olduğundan bahsettim az çok ama düzce ve sakarya bölgesindeki insanlardan o kadar nefret ettim ki hani istisnalar tabi ki olacaktır ama geneli kendini beğenmiş, havalı ama gerçekte hiçbir şey olan insanlar hepsi. Bu aşırı fazla ve gereksiz özgüveni nereden buluyorlar bilmiyorum.
            Ben artık çok sıkıldım burada yaşamaktan. Hep gitmenin yollarını arıyorum. Bulduğum ilk fırsatta kaçacağım. Şimdilik bu kadar. İçimi döktüm. Zaten bunları yazmak istiyordum. İyi oldu. Burdan yola çıkarak Türkiye’nin ne halde olduğunu anlarsınız herhalde. Çünkü sadece 81 değil, Türkiye’nin büyük beş altı şehri dışında geri kalanda durum bu.

9 Şubat 2015 Pazartesi

Seni anlıyorum. İstiyorsun ki yeşil bayırlarda uzanalım çimenlere. Anlıyorum seni. Gel iki kahve içelim diyorsun. Ama kimisi de fazla bağlı kurallara. Olmaz diyor evlenmeden önce. Anlıyorum seni. Güzel günleri bekliyorsun çalınmış umutlarla. Pembe düşlerden söz edemeyeceğim sana, kusuruma bakma. Yanımda duran bira şişesiyle örtüşemez zaten. Neyse, iyi geceler dileyeyim sana o zaman. Belki, bir gün, gün batımı ışığıyla kamaşırken gözlerin konuşuruz tekrardan, kim bilir...

26 Ocak 2015 Pazartesi

Yalnızız be amına koyayım. Yalnızız işte... Çok fazla liberaliz. İnsanlar birbirinden nefret ediyor. Nefret en güçlü duygulardan biri. Yerinde güzel olabilecek bir şeyken her yerde. Biz saf insanlarız. Mutsuz ve saf insanlar. Yalnız dolaşır, bol müzik dinleriz...
       Şu güzel hayatıma renkleri katmak istedim. Sadece telefonla konuştuğun kadar benimle de konuş istedim. Ne isteyeyim, canının sağlığını istedim. Biraz kötü davrandıysam eşekliğimdendir. Şöyle çatlak olmalısın biraz, yoksa çatlatırım adamı tam ortasından. Sap olarak yalnızlığımdan biraz ister misin? Yalnızlığıma kattığım şeylerden biri olsana. Şey işte, bir şey...

22 Ocak 2015 Perşembe

Yapmacık sevgileriniz sizin olsun. Sizin gibi olmayanı hemen dışlayıp siktir çekersiniz. Ben, bizimkiler, sizinkiler gibi terimler geride kaldı. Hoş siz de geridesiniz. Yok ben değilim diyenlerde gördüm nefreti. Kabullenmek getirir büyüklüğün erdemini. Siktir etmek hiçbir şeyin çözümü değil o yüzden siktir et diyenlerden kaçmaktır felsefem ve iyi insan denilenlerden göremez olduk kim iyi kim kötü.

21 Ocak 2015 Çarşamba

Müzik ki insanı yaşama bağlayan,
Müzik ki acılarına dokunan,
Müzik işte beni böylesine duygulandıran,
E işin kapitalist kısmı da paranın varlığı,
Boş ver parayı haydi gel içelim...

Bazen olmaz, yenilirsin hem kendine hem dünyaya,
E o zaman bazen de olması gerekir,
İntihar ettiren yine müzikler deme bana
İntiharı ettiren yine kendisidir bu hayat denilenin ve,
Hayat da aslında sen değil mi?

Duygulandım deme bana
Duygulanmak parayla satın alınamaz,
Ha satın alan da var duyguları,
Zaten aşıklardan çok acıkanlar yok mu?
E öyle ama ne yapalım,
Boş ver, bu da geçer diyelim...

Bazen olmaz ama ya bazen
Bazen de olabilir her şeye rağmen,
Güzel şeyler mazide kaldı,
Demelerine göz yumma sen,
Çünkü güzel şeyler çok yakında ve yarınlarda,
Elbet her yokuşun bir inişi vardır,
Fakat marifet yokuşu tırmanmakta...

Müzik ki güldüren, bizi neşelendiren,
Müzik ki her şeyimizi yok eden,
Sesler ki aslında her biri ritmik veya değil,
Yedi notadan oluşmuş baksana tüm dünya,
Güzel şeyleri düşün çal major gamdan
Ve gülümse hayata gülümsemek ki en güçlü direniş acılara...